2022nin en iyi yabancı albümleri

#405020 - bu entryi ortalama 261 saniyede okuyabilirsiniz.
  1. hellfire hakikaten felaketti be. üstün gelmeye çalıştığınız şey cavalcade gibi bir albüm dahi olsa gelişmeye her zaman yer var abi. adamlar bunu ortaya koymuş. sugar/tzu, eat men eat ve welcome to hell'i bilhassa art arda dinlemek insanı arşa çıkarıyor.

    açık konuşayım bu sene çıkanlardan pek fazla bir iş dinleyemedim. ulan şu janraya da bakayım şunu da bir deneyeyim derken gündemle alakam olmadı. bu yüzden rap kısmında yapabileceğim tek öneri lukah - raw extractions. kesinlikle dinleyin abi. adam şov yapmış. hele dead horses'ta yaptığı protesti benim diyen mc yapamaz. beatler de "ev yapımı" hissini tam isabet veriyor. lukah artık kimlerle çalıştıysa sampling epey iyi işlenmiş. skitler de anlayabildiğim kadarıyla albüme cuk oturuyor.

    rap haricine şöyle geçeyim.

    cloud rat - threshold: hayyvan gibi grindcore abi. normalde bu janrada öyle fazla uçulup kaçılmaz ama bu iki abi + bir abla sınırları melodik olarak epey zorlamış. porcelain boat ve listening ear, bu maddeyi netleştiren en büyük unsurlar. melodik olarak beklenmedik hudutların aşmasıyla beraber aynı zamanda ilk saniyesinden sonuna kadar at arda yumruklar indirmekten geri kalmaması bu albümü özel bir yere koyuyor. aluminium branches, imaging order, babahaz vs. kafayı dört duvarda vura vura sektiriyor.

    asunojokei - island: normalde post-black metal hiç katlanılır bulduğum bir şey değildir. bu sene bu janrayla ilk tanışmam deafheaven - dreamhouse şarkısıyla olmuştu. kendisi "sunbather" albümünün açılış şarkısı oluyor. anlayacağınız üzere normalde planım albümü baştan sona dinleyip grup hakkında bir fikir edinmekti ama bir iki dakika sabrettikten sonra kafam daha fazlasını kaldırmadı ve "abi yok ya" deyip kapattım. bu hadiseden epey uzun bir süre sonra bu albümün pasifagresif'te admin bey ahmet saraçoğlu tarafından kritiği yazıldı. kritikte ahmet abimiz epey övünce - kii pasifagresif bu sözlükle beraber türkiye'de en çok güvendiğim müzik mecrasıdır - ben de bir bakayım dedim. evet, yine post-black metaldi. ama bu sefer bir şeyler farklıydı ya. normalde "çok ses abi çok ses" diyeceğim şeyler bu sefer akıp gidiyordu. bence kapak albümü tam olarak anlatıyor. evet müzik tam olarak post-black metal ama uyandrıdığı hisler kapakla birebir. sözlerden hiçbir şey anlamamama rağmen - çünkü japonca, cd kartonetinde ingilizce çeviriler varmış ama bandcamp'in kargo ücretleri arsa parası kadar amına koyayım - içim hop hop oldu lan. bu albümde özellikle şarkı seçmedim çünkü şarkılar açıkçası birbirinden pek uzaklaşmıyor ama baştan sona dinlemesi gerçek bir keyif.

    placebo - never let me go: açık ve net bir "ölmedik, buradayız ve güçlüyüz" albümü. meds'ten beri yaptıkları en iyi iş olduğu bariz ortada. sözler bazen çiğleşebiliyor - mesela hugz - olsa da çoğunlukla - yer yer protest dokunuşlarla beraber - klasik placebo sözleri ama müzik şarkıları ortalamaya vuracak olursak taş gibi. ilk göze çarpan şey elektronik kullanımının evrim geçirmiş olması. forever chemicals ve surrounded by spies bu hususun bayrak taşıyıcıları. bunun ardından synth kullanımında da belirgin bir artış var. bu tarafta ise beautiful james ve fix yourself öne çıkıyor. bence albümün zirve noktaları forever chemicals, happy birthday in the sky ve surrounded by spies. özellikle surrounded by spies, placebo'dan hele bu zamanda hiç beklenmeyecek bir iş. malum meds'ten sonra iki albüm çıkardılar ilki vasat ikincisi rezalet olmak üzere ve rezalet olanın üzerinden neredeyse 10 sene geçti ve o arada yine neredeyse hiç yeni şarkı yazmadılar bir tane kısacık ep haricinde. "loud like love" isimli hilkat garibesinin ardından bu antrenmansızlıkla normalde çok bir şey beklenmez ama adamlar çıkarmış masaya vurmuş usta.

    tricot - 不出来: evet, albümün ismini kopyala yapıştır yaptım. taze taze çıkan bu albümün tricot'un bir önceki albümüne göre daha deneysel olduğu söylenmekteydi - önceki albümü daha dinleyemedim çünkü -. bu bir bakıma doğru. çünkü başlarda deneysellik ilk şarkıdan itibaren kendini hissettiriyor. ama albümün sonlarına doğru - bana kalırsa - post-hardcore ögeleri kendini epey belli etmekle beraber ilk dönem tricot'u - şair burada ilk ep'leri bakuretsu-tricot-san ile ilk albümleri the'yı kastediyor - da hala kendini hissettiriyor ya. bu albümde de özellikle seçtiğim bir şarkı yok. baştan sona dinlerken gayet zevklendim - hele hele zevkleniyyyy -.

    fleshwater - we're not here to be loved: akarı kokarı olmayan nu-metal albümü işte. açıkçası ilk şarkıyı dinlerken umutlanmıştım ama albümün geri kalanında beni tekrar yüzüne baktıracak bir şey bulamadım. kadın vokal ablamız olmasa da olurmuş. bence zorlamaya gerek yok abi. nu-metal'i iyi bilirdik. 15 sene kadar önce kahpe kurşunla şehit edildi. ruhu şad olsun.

    işbu yazar bu entariyi editleyecek ve ibaraki - rashomon albümünü ekleyecek. ama albümün üstünden tekrar geçmesi gerekiyor.

    erikli

    20/12/2022 18:28
        heart_plus : 1 stat_minus_2 : 0