Yazarken sema karanlık ruhum için sabah yok
El kalemde mumları yak eski kadehe şarap koy
Ankara’da deniz bende uçmak için kanat yok
Hiçbir şiirin içinde bu ruhum gibi sanat yok.
Ölüme inat yazıyorum bu sayfa kalbe huduttur
En güzel hikayedeydik insanlığını unuttun
Tenimi kuruttun bu şehirde tek buluttun
Üzülme bazen ölmek bile insan için umuttur
Kahve bardağından yüzüme doğru vuran sıcaklık
Yaz gününde kaldı aşk ve mevsimimiz kış artık
Ruh halim bozuk plakta dönüp duran bi’ şarkı
Biz bir hayal kurar onun da birden içine sıçardık
Mastar eklerinde kaldı bütün fiiller
Dile gelince geceyi gündüz eden soğuk şiirler
Sırtım yere gelmedikçe döner gider değirmen
Ve bi’ gün tanrı olsanız da karşınızda eğilmem
Nakarat:
Gel limanıma gemileri yak
Ben ölümüne yazıyorum ölüme inat -gel-
Aklımın ucunda birileri var
Bana birileri ‘git’ diyor birileri ‘kal’
Verse 2:
Bi’ dağ misali gururlu bi’ duruş sonra duruldum
Bi’ kuruş yoktu cebimdeki isteseydim bulurdum
Bi’ buluşmaydı gökyüzünde nefretim ve umudum
Nefretim kazandı ben de azat ettim bu ruhu
Günahın güruhuydu yeryüzünde tek melek
Bir asır sonra gelip senden tutunmamı bekleme
Kâbus ol bu sonbaharda delir kapımı tekmele
Ne kadar cambaz olursan ol takılıcan direklere
Ölüm bahçesinde en kırmızı gül benim
Dün denen yalanla geçti bak en güzel günlerim
Dün değil bugündeyim bu dün senin bugün benim
Ve öyle sert de değilim eğer gülseniz gülümserim
Bi’ ilham kaynağım yok elli beş senelik radyolar
Evimde çalar, yatak odamda kırk senelik karyolam
Otuz senelik aşk da bi’ gün yuvarlanır dar yola
Ben yirmi senelik adam bindim hayat denen kamyona