(kalin: pembe karga)'nın bakış açısını tuhaf buldum. hiç böyle düşünmemiştim, troll de yapıyor olabilir. tam ne demek istediğinden emin değilim. emin olmam için açarsa biraz sevinirim.
içinden gelen biri olarak da (7 göbek faşistizdir sülalecek, gerçek ismimi bilseniz anlarsınız) (kalin: takahashi) için biraz izah etmeye çalışayım;
klişeleşmiş bir bilgi anlamamıza yardımcı olacak, "fransız ihtilali imparatorlukları parçalayıp ulus devletlerin doğmasına sebep olacak olan milliyetçilik akımının doğmasına sebep olmuştur". bu liseden beri duyduğumuzdan dolayı bize çok normal bir cümle gibi geliyor. oysa şunu düşünmemize sebep olması gerek: "(kalin: neden orta sınıfların ve halkın), (kalin: asillere karşı yaptıkları bir devrim milliyetçilik gibi görece alakasız görünen bir fikrin doğmasına sebep oldu)?"). bu şekilde bakınca bu bilgi sağduyumuza ters geliyor, değil mi?
bu mantıksız görünen durumun sebebi şu; fransız ihtilali yalnızca bir iktidar değişimi değildi, yeni bir iktisadi düzeninde doğuşuna sebep olmuştu.
biraz geriye gidip monarşilerin ya da feodal düzenin işleme baktığımızda şunu görüyoruz; zenginlik tarımdan veya daha genel manasıyla hammadde üretiminden elde ediliyor, bu tarım gelirini ellerinde toplayan ve kendi silahlı gücüne sahip bir "derebeyi" ya da başka bir adla "soylu" sınıf sisteme hakim. bu soylular içerisinden bir "en soylu" abi de kral olarak dengeyi sağlıyor. şimdi böyle bir sistem de en çok neye ihtiyaç duyarsınız? toprak ve köylüye. bunun için de sınırlarınızın geniş olması ve insanların sizin tebaanız olmayı kabul etmesi gerekir.
-işte bu imparatorluk ideolojisinin temel kaynağıdır. imparatorlukta sizin etnik kökeniniz manasızdır. toprakta çalışıp vergi verecek köylü, imparator ve soylu sınıfa sadık olduğu müddetçe, ne menem bir melun olduğu ya da kendini ne olarak gördüğü hiçbir anlam ifade etmez veya büyük topraklara ihtiyaç duyarken hiçbir soylu diğerinin etnik kökenlerini umursamaz. (bunun osmanlı'da, ingiltere'de ilginç örnekleri var.) bunun yerine din daha büyük kitleleri bir arada tutacak ortak "kimlik"i verir. -
"kimlik" bu işi anlamada temel kavramımız.
şimdi gelelim fransız ihtilaliyle neyin değiştiğine. gördüğünüz üzere bu düzende şöyle bir sorun var. orta sınıfın gelişmesi için bir alan yok. üretimi köylü yapıyor, bu geliri bir soylu sınıfı federasyonuna aktarıyor. ticaret yapan veya hammadde işleyip satarak para kazanan, bunun için de maaşlı işçi çalıştıran adam ne pay alacak? ne yazık ki çok az bir şey. çoğu zaman gerçek gelirin çok azını alıyor ve sürekli soylu tehdidi altında. sürekli soyluya abi çekmek, yüksek vergi vererek onu memnun etmek zorunda. dahası imparatorluk istediği anda tüm sermayesini teslim etmek zorunda ve ayrıca imparatorluklar -açıkladığım gibi- sürekli toprak ihtiyacı duyduğundan savaşmak zorunda olan yapılar. yani işletmeyi bugün açtın, yarın savaş enflasyonu artı yeni faiz artı kdv artı yanındaki çalışan çocuğu da piyade yapıp aldılar elinden. serbest piyasa için elverişsiz bir ortam anlayacağınız. bu koşullar altında zaten bir "girişim" çok hızlı yok oluyor.
buna rağmen zor koşullar altında bir orta sınıf (solcuların sevdiği isimle burjuvazi) yavaş yavaş büyüyüp bir noktaya gelebiliyor. bunlar ticaretle uğraşan, küçük atolyelerden daha büyüklerine geçerek üretime başlayan, birkaç nesil eğitim almayı başabilmiş ve de üretime katkısından dolayı bilimi destekleyen yeni bir insan tipi. köylü değil, soylu değil. ekonomik olarak da güçlü ama sistem onların büyümesine müsait değil. doymadan vergi alan soylu, imparatorluğun en asli unsuru olarak bilime karşı çıkarak büyüyen fabrikalara köstek olan din adamları, sürekli savaş isteyen derebeyleri falan derken bir dur demeli bu işe ama nasıl? insanlar din bağı ile monarşiye bağlı. buna rağmen açlık ağır basıyor ve sonunda burjuvazinin ekonomik olarak desteklediği halk isyanları yoluyla büyük bir ihtilale gidiliyor. "fransız ihtilali"
bu ihitilal sonucu yasama, yürütme ve yargı gücü soylu sınıfın elinden alınıp kimin eline geçiyor. orta sınıfın (bu arada ek bir bilgi vereyim; burjuvazi kelimesinin türkçe karşılığı "kentsoylu"dur). bu kentsoylular sonunda ekonomik gücün yanında sistemi kendi ekonomik uğraşılarına uygun düzenleyecek "politik" kuvvete de sahip oluyor. bu da yeni bir ekono-politik yapıyı doğuruyor. nedir bu yapı? tıpkı soylu derebeylerinin aralarında denge unsuru olan monark (imparator, kral vb) gibi kentsoylular arasındaki ilişkileri düzenleyecek ama bu sefer insan aklına dayalı bir devlet mekanizması ve yasalar, artık soyluluk geçerliliğini yitirdiğinden yerine bireyi koyan bir anlayış ve monarşinin ideolojik unsuru olduğundan dolayı dinin karşısına konmuş sekülerizm. daha da önemli bir değişim var ayrıca, artık geniş topraklara ve çok fazla köylüye de ihtiyaç yok. yeni iktidar sahiplerinin hızla gelişip daha az işçiyle daha fazla ürün ortaya koyan fabrikalarıyla zaten inanılmaz bir üretim yapabiliyorsun. devletin sınırları artık küçülebilir. hammaddeyi üretmek yerine onu sömürü veya ticaret yoluyla alıp işlemek yeni bir yol olarak karşımıza çıkıyor.
-sözün sonunun getirelim; derebeylik sisteminde şunu görmüştük, sistemin ihtiyaçları insanların düşünme biçimini yani ideolojiyi yaratmıştı. mevcut konumundan memnun, imparatorluğun geniş topraklarında tarım yapıp vergi verecek köylüye uygun "kimlik" (kalin: din) ile belirleniyordu. müslümansan hristiyan, hristiyansan müslüman doğal düşmandı. ama artık yeni bir sistem var. artık geniş sınırlar içerisinde tarım yapan köylüye muhtaç soylu sınıf yok, dar alanda (kısa paslaşmalar yapan) sanayii kurmak isteyen kentsoylular var. bu da artık yeni bir kimliğe duyulan gereksinimi yaratıyor. fabrikada çalışıp artı değer üretecek, bu artı değeri kentsoyluya verecek ve onun dar sınırlarında mutlu mesut yaşayarak onun zenginleşmesi ile övünecek bir kimlik. din bu işe zamanla dahil olacaksa da ondan daha uygun bir kimlik var. o da "ulus" kimliği.
böylece 18., 19. yüzyıllarda ulus olmak bir imparatorluk olmaktan daha karlı olduğundan biraz, çağ bunu getirdiğinden, artık seküler bir ulusun asil evladı olarak kapitalizm içerisinde değer yaratmak, yerli girişimcinin (kentsoyluların) yabancı girişimcilere (kentsoylulara) üstün gelmesi için çaba göstermek esas düşünce ya da sistem ideolojisi halini alır. bu neden bir grup orta sınıfın bir grup soyluyu harcamasının milliyetçiliği doğurduğunun yanıtıdır. bu şekliyle bakarsak milliyetçiliğin amaçlarını, nedenlerini ve sonuçlarını anlarız;
nedenleri
-çağın bunu getirmesi
amaçları;
-ortak tarih, ortak dil gibi unsurlarla ulus kavramını inşaa etmek
-ulus (yani millet) kimliğinin devamını sağlamak,
-yerli kentsoylunun yükselişi için çaba
-ulusa karşı tehditlere tepki vermek
vb.dir.
bu milliyetçiliğin ne olduğunu anlamak isteyenler için en genel ve baştan rehberdir.
bunu belki bir ara bunun topraklarımızda yansımasını, genel olarak düşüncelerin gelişimini ya da işin teorik taraflarını (9 ışık'tır, atsız'ın makaleleridir, ziya gökalpt'tir) ekleyerek genişletebilirim. bununla birlikte buna gerek yok zira bir çok ülkede milliyetçiliğin gelişimi benzer şekilde yaşanır. mevcut küresel ekonomik düzen insanları yerli bir kentsoylu sınıf kurmaya iter. bu durum ulus devleti, ulus devlet milliyetçiliği zorunlu kılar. bu sebepten de tüm medeni dünya da birbirine yakın zamanlarda zuhur eder ve kendi takipçilerini yaratır. ittihat ve terakki gibi, osmanlı'nın türkçü aydınları gibi avrupa'da milliyetçi aydın ekipleri vardır, nitekim bunlar monarkların başına bela olacaklardır.
velhasılı kelam kardeşlerim, abilerim;
milliyetçilik kutlu, yüce, tanrı dağından gelen bir dava olmadığı gibi salt insanların birbirini doğraması üzerine kurulu bir dava da değildir. bazı dönemlerin ihtiyaçları sonucu tedrici olarak ortaya çıkmış bir ensturmandır. zaman içerisinde farklı ihtiyaçlara cevap vere vere evrilmiş yeni biçimler bulmuştur. kentsoylu sınıfa dayanan ulus devleti bir bilgisayarın hardware kısmına benzetirsek bu shit de onun software kısmıdır, yazılımıdır. her yazılım gibi eksi ve artı yönleri vardır. çok yere vurmak kadar düpedüz takipçisi olmak da manasızdır. aksi halde körü körüne kiliseye bağlı kalan köylünün karısını derebeyinin sikmesi gibi absürt durumlar olabilir (yerli kentsoylular milyon dolar hacılarken aynı gemideyiz deyip susmak gibi. allahtan bizde böyle durumlar yaşanmıyor). bunun yerine ideolojiler üstü bir yaklaşımla ve tariteki yeriyle incelemek bence doğru olandır.