rap müzik ve estetik öğeleri üzerine

#358482 - bu entryi ortalama 449 saniyede okuyabilirsiniz.
  1. Tespitler ve temellendirme genel olarak güzel ama bir iki noktaya ekleme yapma ihtiyacı hissettim.

    “Bir devrimci olan Orhan Veli ve Garip akımı 'Güzel olan her şey için şiir yazılır, biz istediğimiz gibi yazarız.' dediler.” - Orhan Veli'nin Türk edebiyatında bir devrim yaptığı doğru; ama bu devrimi sıfırdan yaptığını söylemek doğru olmaz. “Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir.” anlayışı aslında Servet-i Fünûn'dan itibaren gelişen bir şey; malumunuz olduğu üzere “zerrâttan şümûsa kadar her şey şiirin konusu olabilir.” diyen de Recaizade idi. Öte yandan, Orhan Veli'nin “güzel olan her şey” yerine direkt “her şey”i şiirin konusu yapması söz konusu; vesikalı yârinden, Süleyman Efendi'nin nasırından vs. bahsederek devrin estetik algısının epey tersine bir yola girmiştir kendisi. Orhan Veli hâlihazırda güzel olan şeylere sarılmaktan ziyade her şeyi kucaklayarak güzel bir eser vücuda getiriyordu da diyebiliriz. Bir de Orhan Veli dramı ve trajikomiği şiirin içine almış biriydi; klasik aşk meşk, çayır çimen veya vatan millet Sakarya edebiyatıyla kıyaslanamaz bile. Onun karşı olduğu şey bir bakıma hayatın / realitenin üzerinde bir estetik yaratılmaya çalışılmasıydı:

    “Orhan Veli'nin vezni, kafiyeyi, nazım biçimlerini yıkarak 'serbest şiir'i kurduğunu söylemek; bizi, onun neyi, niçin yıkmak istediği konusundaki gerçeğe ulaştırmaz. Orhan Veli, kendinden önceki şiirin dilini, yapısını, tahayyül ve tasavvur dünyasını reddetmek zorundaydı; çünkü bu şiirle, yaşadığı her yerde, dokunduğu ve gördüğü her şeyde tat veren yaşama enerjisini arayan, imkânsızlıklarıyla kederlenip hüzünlenen, yüzeysel de olsa zaman zaman sosyal duyarlığını nükte ve kara mizahla gösteren 'küçük adam'ı anlatamazdı. Öyleyse Orhan Veli'nin vezne, kafiyeye, edebî sanatlara itiraz ederek yıkmak istediği şey, geleneğin hayat ve insan anlayışıdır ve şairin getirdiği temel yenilik de budur. Yoksa şairin, şiirin dili ve yapısı çevresinde yaptığı eleştirilerin yeni olmadığını anlamak için, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadarki yeni Türk şiirine bir göz atmak yeterlidir. Orhan Veli, eleştiri ve itirazdan poetik görüşlerine geçtiğinde şiirde olması gereken üç özelliğin altını çizer: Mana, sokaktaki insanın zevki ve günlük dil. Bu üç özelliğin belirleyicisi 'sokaktaki insanın zevki'dir. 1940'ların önemli bir figürü olan 'küçük adam'ın şiirden tat alması için, onu anlaması, bu anlamın oluşması için ise günlük dilin kullanılması gerekir. Bu özelliklere 'Şiir, bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır.' tanımını eklersek, Orhan Veli'nin şiiri 'sosyal bir hüner' olarak anladığını söyleyebiliriz.” (Mehmet Narlı - “Garip Poetikasının Eleştirisi” [sonuç kısmından])

    Orhan Veli'nin edebiyata getirdiği soluk çok önemli; ama bunun yanı sıra “bayağı”nın edebîleşmesinin önünü açtığı da bir gerçek. “Şair duyarlığı” denen bir şey var ve Orhan Veli buna sahip olduğu içindir ki vezne, kafiyeye sarılmadan güzel şiirler vücuda getirebilmiş. Ama işin sadece tekniğine bakılınca “Böyle de şiir yazılıyor.”a sığınıp “serbest şiir” adı altında şiir olamayan şeyler yazmak da mümkün. Nerede okuduğumu tam hatırlamıyorum, “Devrik cümleleri yan yana değil de alt alta yazınca şiir olduğunu sananlar var.” deniyordu; hah işte, bunun önünü Garipçiler'in şiirde yaptığı devrim açtı diyebiliriz. Zaten Garipçiler de kendi ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmadılar, zamanla yumuşadılar.

    Şunun da altı çizilmeli ki Orhan Veli'nin poetik olarak durduğu konum Ahmet Haşim'in durduğu konumun zıddıdır. Biri “göllerde bu dem bir kamış olsam” derken diğeri onunla alay etmek için “rakı şişesinde balık olsam” der. Bunu bir tepki olarak okumayıp direkt okuyunca “saçmalık” deyip geçebiliriz mesela. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Özlem Nemutlu - “Ahmet Haşim Karşısında Orhan Veli”).

    Sanat için sanat X toplum için sanat karşıtlığında da Orhan Veli'nin durduğu yer ikisinin ortası denebilir. Toplumun dertlerine de sırtını dönmüyor, şiiri bir propaganda aracına da dönüştürmüyor. Zaten yaşadıkları devir bunalımlı bir devir; hayattan tat almak istiyorlar ve bireyin, hayatından tat alabildiği bir dünyayı özlüyorlar. “Yokuş” şiiri bu açıdan çok şey anlatıyor mesela:

    Öteki dünyada akşam vakitleri
    Fabrikamızın paydos saatinde
    Bizi evlerimize götürecek olan yol
    Böyle yokuş değilse eğer
    Ölüm hiç de fena bir şey değil

    “Kızılcık” şiiri de bu bağlamda, küçük mutluluklarla yetinme ve arzu edilen şeye erişilecek sürenin uzunluğundan yakınma şiiri olarak okunabilir. Böyle okuyunca “Ömür çok” ifadesi de kinaye ve iç geçirme anlamı kazanıyor. Yani kızılcığa şiir yazmak değil mesele, böyle basit bir şeye erişmenin bile sancılı bir sürecinin olması. Rap müzik de insanın ulaşamadığı şeylere duyduğu özlemin bir dışavurumudur diyelim; ama bugün özlem duyulan şeyler Orhan Veli'ninki gibi naif değil; kaba ve aşırı. Lüks hayat, sınırsız manita vs. vs.. Orhan Veli ideal sevgilinin yerine vesikalı yârini koymuş olabilir; ama kadına duyduğu muhabbet noktasında bir eleştiriye varamayız sanıyorum. “Aşk Resmi Geçidi” şiiri var örneğin, o şiirde pek çok sevgiliden bahsediliyor ama kadınlara değer yargıları çerçevesinde de yaklaşılıyor, en sevilen kadın hakkında da “Sade kadın değil, insan.” deniyor. Trap'te ise kadın dişil kimliğiyle var ve ona duyulan bağlılık da tensel. Kişinin kendi varlığında da beden ruhun önüne geçiyor ki manevi huzuru bulamayan kişi maddi hazların peşine düşüyor. Ve bu tür şarkıların hepsi irdelenmeye müsait bir sosyopsikolojik ve sosyoekonomik arka plana da sahip değil; çünkü içlerinde yığınla taklit ve ticari ürünler var. Şarkılarda yansıtılan ruh hâli ve kafa yapısı da değer yargıları henüz oturmamış bir bireyi olumsuz etkileyebilir. (Bu sadece trap'te olan bir şey de değil bu arada.) Kimileri hâl böyle olduğu için “Böyle rap yapılmasın.” diyor, yani “kendi anlayışlarını rap'e hâkim kılmak” gibi bir kaygıyla böyle demiyorlar. O şekilde davrananlar varsa da savundukları görüş üzerine kafa yormak yerine taraf olma güdüsüyle hareket edenlerdir.

    Yukarıda ifade edildiği gibi, Orhan Veli yeni bir zihniyetin sözcüsü durumundadır ve şiirini esas önemli yapan da budur. Trap'in sözcüsü olduğu zihniyet ise keyifçi bir zihniyet, hatta “kafa güzelliği” noktasında belki zihniyeti de karşısına almak isteyen bir yapısı var. “Düşünme, / Arzu et sade! / Bak böcekler de öyle yapıyor.” diyor ya Orhan Veli, trap de düşünmüyor da arzu ediyor gibi sade. Ve bu sebepledir ki estetik görelilik veya konu sınırsızlığı gibi noktalar açısından dahi Orhan Veli'nin sanatı ve trap arasında benzerlik kurmak isabetli olmaz.

    “Dinlemek istemiyorsan dinlemezsin olur biter.” - Aslında bu kadar kolay bir mevzu değil bu; en basitinden Orhan Veli Ahmet Haşim'i karşısına alabildiğine göre biz de trap'i karşımıza alabilmeliyiz. :-) Ama eleştirmek için dahi olsa sürekli kötünün gündem edilmesine ben de karşıyım. İyi olanı konuşmak onun tarafında olmak adına daha mantıklı. Ve iyi olanı da ne olmadığı üzerinden değil de ne olduğu üzerinden övmek gerekiyor. Şarkıların neyini beğendiğimizi veya bize ne kattığını konuşmak yerine “Para yok, kadın yok, auto-tune yok.” şeklinde övgüler (!) dizince hiçbir anlamı kalmıyor. :-)

    Hawaii Fisek arkadaşımız “Rap müzik içeriğindeki seks, araba, mücevherat gibi konular başarı gibi, yükselmek gibi şeylerin metaforudur.” diyerek konuyu çok güzel özetlemiş. Mesele de burada zaten, bunlara sarılmak insanı yükseltmez, alçaltır. Bu noktada Ceg'in “Faturalar”ı çok sevdiğim bir şarkıdır mesela; değer yargıları tahrip olmuş bir bireyin içine düştüğü bunalımı yansıtır çünkü. Ve Ceg'in ödemesi gereken asıl fatura maddi değil, yaşamaya devam edeceği huzursuzluk ve kendinden memnun olmama hâli onun ödeyeceği asıl fatura diyebiliriz. Ama her şarkısı da böyle derinlikli okunmaya müsait değil, bazısı düz geyik.

    Konuyla bağlantılı bir başlığa daha işaret ederek yazıma son vereyim: sanat akımları ve rap.

    yorumlayan adam

    15/7/2021 02:54
        heart_plus : 3 stat_minus_2 : 0 
    #358482