9 nisan 2018 no 1 hiphoplife röportajı - bol sözlük

9 nisan 2018 no 1 hiphoplife röportajı



başlık no:23426 okunma:2745



  1. Khontkar’ın Kadıköy’de darp edildiği hafta no.1 ile gerçekleştirilen bu röportaj gözden kaçmış gibi. Aynı hafta no.1’in “toplulukla hareket edince başkalarının hataları size de yansıyor” söylemiyle bu hareketi tasvip etmese de aynı topluluk içerisinde oldukları için onu ve başkalarını da etkilediğini dile getirmişti ancak bu söylemi hiç konuşulmadı.

    aynı zamanda da uzun zamandır okuduğum en iyi röportaj olmuş. albümün yanı sıra no.1’in dünya görüşleri, insanat bahçesi muhabbetleri hoşuma giden noktalardandı.

    - 4 ay önce son solo albümün Siyah Bayrak’ı yayınladın. Bu 4 ayda geri dönüşler, satışlar ve eleştiriler beklediğin gibi mi?

    Ben güzel geri dönüşler aldım. Biraz istediğim gibi olmadı bana göre, belki de bu yüzden tribe girdim ama bir şekilde artık albümün çıkması da gerekiyordu. Bitirmek zorunda kalmak için 11 Aralık’ta yayınlanacak diye duyurdum. Albüm Spotify, iTunes gibi mecralarda yayınlanmasının dışında bir miktar CD olarak da basıldı ama gündüz organizasyonları ve zaman azaldığı için imza günlerine vs. fırsat olmadı.

    - İstanbul Trip ile bayağı yoğun bir dönem geçiriyordun, bu albümü ne ara hazırladın? Beat’i 2010’a, kaydı 2015’e kadar uzanan şarkılar var. Albüm biraz toplama mı oldu?

    Her zamanki gibi albümün çoğunluğu zaten eski kayıtlardan oluşuyor. Mesela Hiç Işık Yok’un 2010’da taslağı vardı, 2012’de de Melek girmişti ve şarkı daha yeni çıktı. Tekel Mavisi, Bize de Dön, Fare İlacı gibi şarkıları albümü mixlerken boşluklarda bitirdim. İstanbul’u Karaköy’de yazıp girmiştim mesela. İnsanat Bahçesi’ni Istanbul’daki evde hazırlamıştım. Belirlediğim tarihten dolayı yetişmeyen 4-5 parça daha var. Mesela İstanbul Trip düeti ve birkaç düşündüğüm düet daha vardı ama yetişmedi. Geri kalanı da önceden yetişmeyen şarkılar.

    Zaten hayatım galiba yetişmemek ya da sınırı geçmekle geçiyor. Dediğin gibi, grup albümü de var bir yandan ama zaten çoğunluğu hazır şarkılar, üzerlerinde oynama yaparak bitti bu albüm.

    - Albümde konuk sanatçı olarak sadece Melek Mosso ve Heja yer alıyor. Son dönem çalışmaların İstanbul Trip’ten kaynaklı hep kalabalık çalışmalardı. Bu kalabalığı kafanda biraz dağıtmak mı istedin?

    Biraz zamandan biraz da öyle denk gelmesinden. Heja’yla stüdyoda takılırken parçayı açtım, “Buna yazar mısın?” dedim. O bir şeyler denerken tekele gittim, geldiğimde nakaratı çoktan okumuş (tekel 100 metre ilerideydi). Melek ile olan da zaten hazırdı.

    - Siyah bayrak anarşizmin sembolüdür. İlk 1883’te Paris’te açılan siyah bayrak daha sonra 1884’te Chicago’da anarşistlerin düzenlediği bir mitingde dalgalandı. 1921’de ise Sovyet Rusya’da Kropotkin’in Moskova’daki cenazesinde son kez açıldıktan sonra SSCB’de siyah bayrak yasaklılar listesine girmişti. Senin siyah bayrak konseptinin temeli neye dayanıyor, müziğinle de ilişkilendirerek neden bu konsepti seçtin?

    Var öyle şeyler, birkaç dini anlamı olduğu şeklinde rivayetler de duymuştum ama benim kullandığım anlam hiçbiriyle ilgili değil. Pes etmemek, savaşmak anlamında. Şöyle ki albüm hazırlama, albüm çıkarma, kararı alma süreçlerim hep bir pes etme, müzikten uzaklaşma ve artarak çoğalan bir bıkkınlık dönemine tekabül ediyor.

    Siyah bayrak konseptinin temelini de zıt anlamdan yola çıkarak seçtim. Beyaz bayrağın ne anlama geldiğinin anlamı yazıyor aslında kapakta küçük bir yerde. Yani ben bunu savaşmak, pes etmemek anlamında kullandım, tam olarak anarşizm değil. Ama diğer albümlere nazaran daha çok mesaj barındırdığı ve güncel, toplumsal olaylara duyduğum öfkeyi dile getirdiğim için anarşizmin sembolü olmasıyla da uyuştu.

    Bildiğiniz gibi hiçbir politik tarafa dahil olmayan, bundan nefret eden biriyim. Çünkü bir taraftaysanız ya da bir ideolojinin çatısı altında toplanmış bir toplulukla hareket ettiğiniz zaman başkalarının hataları, yanılgıları size de yansıyor. Bunun farkında olmak da çok zor.

    Sonuç olarak beyaz bayrak savaşta teslim olmak, pes etmek, kabullenmek anlamında ise siyah bayrak da benim için tam tersidir.

    - Kırmızı Bandana ve Nefes Al Zombi Pt. 2 albümün manifestoları gibi olmuş. Arada bir dolman hit doğuruyor diyebilir miyiz? Bu Benim Hayatım hiti de sanırım bu şekilde dolduğun bir anda doğmuştu.

    Aynen öyle, Bu Benim Hayatım da öyle çıkmıştı. İnsan aslında kendi düşüncelerini sorgulamaya başlayınca otomatik olarak içindeki mantıklı ve gerçek tarafı bastırmaya başlıyor. Böyle şarkıların üzerinde durmayı bile istemiyorum. Mix vs. olarak o an olduğu gibi olsun istiyorum.

    - Kırmızı Bandana’da müziğinin karanlık yanını vurgulayıp kötü havalardan ilham aldığını söylüyorsun. Sence hayatında artık her şey yolunda gitse ilham alacak bir şey kalmaz mı? Aynı kalitede müzik yapamaz mıydın?

    Tabii ki her şey yolunda gittiği zaman da ilham alınabilir. Alıyorum da zaten. Aslında çoğu zaman işler yolunda galiba, sadece kötü zamanlarda yazıyorum sözleri.

    - Kariyerin boyunca olduğu gibi bu albümde de hep paranoyak, sinirli, agresif bir ruh hali içerisindesin. Bu müzikal bir maske mi yoksa sosyal yaşantında da agresifliğin devam ediyor mu? Mesela günlük yaşamda nelere sinirleniyorsun?

    Zaten sürekli alkol tüketmemin, bu ihtiyacı hissetmemin en büyük sebebi kötü ruh halimi azaltmak için. En çok ailemin yanında sinirli oluyorum, galiba nazım onlara geçiyor.

    - Fare İlacı, Ölüm Çizgisi gibi vokalsiz çalışmalar da albümde yer alıyor. Bu çalışmalarla ben sadece rapçi değil aynı zamanda bir müzisyenim mi demek istedin?

    Bunu 2008’de yapmaya başladım. Kırmızı Gözler albümünden itibaren albümlerime bu tarz vokalsiz çalışmalar sıkıştırıyorum çünkü hem elimde çok var hem de bu şekilde dinletebiliyorum. Punk art olunca çoğunluk dinlemiyor. Hatta SKBR ve HİÇ albümleri de isimlerini vokalsiz parçalardan aldılar. Yani eskiden beri punk art’tan bahsetmiştim, büyük bir boşluk olup bunu nasıl değerlendirebilirim, neler yaparım diye düşünüp üstüne düşemedim. Bu şekilde paylaşmak istedim çünkü punk art olunca 3 dakikalık parçayı sonuna kadar dinleyip “Abi bekledik vokal girmedin” diyenler oluyor. Ben belki zorla rap dışındaki çalışmaların da dinlenebileceğini rap sayesinde öğretebilirim. Bu arada albümde fazla şarkı gözüksün diye de ekledim bu çalışmaları. Ve müzik ruhun gıdasıysa her gün aynı yemeği yemek de hiç hoş olmasa gerek.

    - Fare İlacı ve Hiç Işık Yok şarkıları sevilen dizilerde yer bulunca büyük bir kesim “Kim bu No.1” dedi. Dizilere şarkı verme sürecini, işbirliği sonrasında yaşadığın gelişmeleri ve sana geri dönüşünün nasıl olduğunu anlatır mısın?

    Beni bazı periyodik zamanlarda icra memurları, avukatlar arıyor. Ben de bilmediğim bir numara arayınca onlardan biri sandım ve ilk ulaştıklarında komik bir diyaloğumuz oldu. Fi için aramışlardı, bir dönem izlemiştim zaten diziyi. Anlaştık, sonra da diğerleri geldi.

    Çukur’u galiba parçadan sonra izlemeye başladım ama Fi’yi izlemiştim önceden. Biraz sevindim teklif gelmesine diziden. Cem Öğet beni dinleyip onlardan istemiş galiba, dizinin müzikleri ona ait. Mesela Aşkın Kalbi dizisinde çıktığında sevenler küfür etti haklı olarak, ben de istemezdim ama gerçekten bazen paramız olmuyor, bazen dinleyecilerin de bize anlayış göstermesini bekliyoruz ki bunca yıldır bunu para için yapmadığımızı, bu yola her anlamda baş koyduğumuzu biliyor olmanız lazım. Sorun para değil, bizi bir markayla, filmle veya diziyle iş yapar gördüğünüz zaman hemen saldırıya geçmek yerine biraz sakin kalmak lazım. Sonuç olarak bizi festivallerde, daha güzel ve büyük çaplı organizasyonlarda bu sayede görecek olduğunuzu unutmayın çünkü gördüğünüz gibi bu kapıları bu işler açıyor.

    Bazı insanlar genelde lafa “Ben genelde rap sevmiyorum ama…” diye giriyor, bunu belirtmek hissediyorlar dinledikleri bir rap şarkısını anlatırken. Ya da “30 yaşındayım ama bunu sevdim” filan gibi cümleler kuruyorlar. Bu durum belki de böyle işler sayesinde biraz değişiyor çünkü TV bu tarz insanlar için büyük ve önemsedikleri bir yer. TV’de gördükleri, dinledikleri şeyler bize ne kadar basit ve bayağı geliyorsa onlara da tam tersi işte.

    Başka birkaç diziden de teklif geldi ama kabul etmedim çünkü hiç uygun değildi. Çukur’la Fi’nin kabul edilebilir olduğunu düşündüğümüz için sorun yok ama zaten abuk sabuk bir yerde para için bulunmayacak, saçmalamayacak insanlarız.

    - Bir yazar kitabı filme çekildikten sonra verdiği bir röportajda “Artık kitaplarımı filme çekilebilecek formatlarda yazıyorum, diyaloglarımı ve hikayelerdeki kurguları ona göre ayarlıyorum” demişti. Ana akımın ve medyanın hiphop müziğe olan ilgisinin artması ve sadece Siyah Bayrak’tan biri instrumental olmak üzere 2 şarkının kısa aralıklarla TV yapımlarında yer alması bundan sonra üretirken senin aklına da bu tarz bir motta getirir mi? Bundan sonraki çalışmalarında üretirken bu payı da göz önünde bulundurur musun?

    Hayır tabii ki. Dediğim gibi benim ilgimi çeken başka kapıları açması. Para ya da daha çok kişi dinlesin değil. Zaten bu şarkılar listelere girdiği için ulaşıyorlar belki de bize. Yani bizi çok da olmadığımız bir dünyaya sokmadı bu olaylar. Aksine buradan yola çıkarak daha rap, daha trap şarkılar yazmak geliyor içimden ama yapılamaz bir şey de değil tabi, belki yapmayı da denerim ya da yaparım.

    - İnsanların sirkler, akvaryumlar, hayvanat bahçeleri gibi yerlerde diğer canlılar üzerinde kurduğu hegemonik sömürü aslında kendi türü üzerinde de hala devam ediyor. Sen belki metafor olarak yazdın bu şarkıyı lakin 1800’lerin sonunda Avrupa’da gerçekten İnsanat Bahçeleri vardı. Afrikalılar, Kızılderililer, Aborjinler gibi topluluklar burada Avrupalılara hayvan gibi sergileniyor ve üzerlerinden para kazanılıyordu. Sadece Paris’teki İnsanat Bahçesi’ni 6 ayda 34 milyon insan ziyaret etmişti. Senin İnsanat Bahçesi’ni yazarken esinlendiğin nokta neresi oldu, bu gerçeklerin ışığında mı kaleme aldın yoksa sadece metafor olarak mı kullandın?

    Tam hatırlamıyorum ama bir yerde bir yazı okuyunca not almıştım, dediğin gibi insanların gerçekten hapsedildiği bir makale okuyup oradan yola çıkmış olabilirim bu şarkının oluşum sürecinde. Ama şarkıyı yaparken boğma rakı içip auto tune kullanmayı deniyordum ve şarkı bu şekilde doğdu. Aslında denemeydi yani. Hatta 3 part bir şarkıydı, o da yetişmedi.

    - Okudun mu bilmiyorum ama Desmond Morris, İnsanat Bahçesi (The Human Zoo) adlı kitabında kentlerde yaşayan insanları tutsak hayvanlara benzetir. Hayvanların doğal ortamlarında agresifleşmediğini, kendi türündekileri öldürmediğini ancak bu davranışları doğa dışında tutsak kaldıklarında yaptıklarını söyler. Oysa bu anormalliklerin hepsi insanlarda mevcut, “Demek ki kentler insanların tutsak edildiği İnsanat Bahçeleri gibidir” der ve daha pek çok örnekle birlikte kentli ile vahşi hayvanı değil kentli ile tutsak hayvanı karşılaştırmak gerektiğini savunur. Bu düşünce insanlığın dibe vurması adına biraz senin yazdıklarınla da örtüşüyor sanki.

    Aynen öyle. Özellikle yaşadığımız topraklarda parayla sağlanabilecek özgürlükler var. Her şeye rağmen buna da uyum sağlamışız. Sonuçta karamsar olmamak için ölüm diye bir sebep var, yoksa kendini öldür gitsin.

    - 1958 NASA’nın kurulduğu, mikroçiplerin icat edildiği, Marilyn Monroe’nun dünyanın göz bebeği olduğu, James Brown’un aktif müzik yaptığı bir yıl ve son İnsanat Bahçesi 1958 yılında Belçika’da kapatıldı. Bu kadar yakın bir geçmişte insanlar hala bu zihniyeti yaşatıyordu. Müziğindeki anarşist duruşunla, insanları uyandırma çabanla seni de aslında bu kültürde kafeslerden kaçmaya çalışan bir canlı gibi görüyorum. Sen kendini bu İnsanat Bahçesi’nin neresinde görüyorsun?

    Hayvanların kapatılmasını yanlış buluyorum da bazı insanlar kapatılsa çok da fena olmaz. Müzik güzel bir iletişim yolu ama elimizden çok da bir şey gelmiyor. Uyandırma çabam küçük detaylar sadece. Keşke başarabilsek ama insanlar Recep İvedik filan izliyor. Youtuberlar’ın filmleriyle Cem Yılmaz’ı kıyaslıyor. “Korktun mu?” diyen kız var mesela. Bu tarz insanları TV’de programlara, kalabalık partilere çıkartıyorlar. Bir tane aptal viral dans videosu çıkıyor, yeni akım budur diye paylaşılıyor ve herkes onu taklit ediyor, videolar çekiliyor. Bunun kime ne yararı var bilmiyorum. Dizilerde sadece zengin ve fakir işleniyor. Başrol karakter her zaman zengin olmak, güç sahibi olmak için cinayet, yolsuzluk vs. her şeyi yapabiliyor ya da ahlak dışı ilişkileri çok normalmiş gibi en popüler dizilerde işliyorlar. Hangi kanalı açsan bunlar var. Bütün bunlar ve daha sayamadığımız kadar başka olaylar. O kapatılan hapishaneler yerine insanların beynini kullanmayı yavaş yavaş azaltması için güncel bir strateji zaten.

    Her neyse, demek istediğim bu beyinlere ne söylesen, ne anlar bilmiyorum. Kendimde o gücü de görmüyorum. Böyle şeyler için yeterli olduğumu da düşünmüyorum.

    - Zenginler aslan fakirler sokak kedisi diyorsun. Sen kendini nasıl görüyorsun?

    Tam bir sokak köpeğiyimdir.

    - Peki albümün müzikal yönüne dönersek, solo da olsa Trap esintilerini bazı noktalarda hissedebiliyoruz. Trap yavaştan tarzına işlemiş gibi, artık sololarında da hissediliyor.

    Çoğu eski parçalar olduğu için albümde ağır trap yok ama bundan sonrakiler öyle de olacak eskisi gibi de olacak. Genelde müzikleri ben yaptığım için canım ne isterse onu yapıyorum. Canım tek bir şey de istemiyor yaparken, o yüzden hepsinden biraz oluyor. Böylece kim ne seviyorsa onu dinlemiş oluyor.

    - Trap’le gelen akım başta olmak üzere son yıllarda hiphop’ın çehresinde ve yine dinleyici kitlesinde ciddi bir değişim var. Buna paralel olarak hem dünya genelinde hem de ülkemizde Trap’in hiphop’ın ruhunu öldürdüğü düşüncesi tartışılıp oldschool hiphop’a duyulan özlem de dile getirilmeye başlandı. Sen bu değişimi ve varacağı noktayı nasıl gözlemliyorsun?

    Öncelikle trap Türkçe Rap demek değil, trap bir genre’dir. Bence de evet öyle, eski hiphop yok ama bu çok kötü bir şey değil. Eski olan hiçbir şey yok zaten. Lil Jon crunk yapmaya başladığı zaman dirty sound yoğunlukta olduğu zamanlar da oldu. Bu da neredeyse 15 yıl önceydi, şimdi de yapan yapabilir fakat bu tarzın endüstriyel değeri kalmadı. Yani bence değişen her şeye tepki göstermek “Eski bayramlar da kalmadı artık” demek gibi. Sürekli değişken ve kendini geliştiren bir kültürümüz var demek ki. Bu ne kadar kötü olabilir ki? Mesela saçını pembeye boyatıp tayt gibi şeyler giyen insanlar var, onlar da trap yapıyor. Buna sinir olup eski hiphop yok demek çok ayrı bir şey. Trap’in daha melodik nakaratlar, yerine göre elektronik soundlar, daha hareketli ritimler içermesi, daha çok genel kitlenin sevdiği şeylerden bahsetmesi, dünyada ve burada da daha çok kulüplerde çalınabilir olması onu diğer tarzları tokatlar hale getiren unsur bence. Çünkü artık insanlar da eskisi gibi duyarlı olamadıkları için eski hiphop dediğimiz hem ritim olarak hem de daha eleştiren, sorgulayan lirikler içeren eski parçaları nasıl sevsin ?

    Türkiye’de bunu çok salak saçma yapanlar da var. Xir, Maes, Şam, Noisart ve aklıma şu an gelmeyen birçok arkadaşım gibi ya da Türk-Kürt Almancılar gibi Fransa’daki oldschool rapçilerden de fena trap icra edenler var. Şu yüzden söylüyorum her 130 BPM seri hat duyunca kardeşlerimiz onları trap sanmasın.

    - Albümün en beğenilen şarkılarından biri de Tekel Mavisi. O şarkıda da eğitim sistemini eleştirerek virüse benzetiyorsun. Okulların gereksiz olduğunu, eğitimi hayatın verdiğini destekleyenlerden misin?

    Eğitimi hayatın verdiği fikrini desteklemiyorum. Bu eğitim sisteminin kötü olduğunu destekliyorum. Gereksiz müfredatlar, konular, torpille atanan cahillikten kırılan öğretmenler varken ülkemize ve kendine ne kadar faydalı, bilgili bir birey yetişebilir ki bu hapishaneye benzeyen binalarda? Okul size dinlemeyi, itaat etmeyi, susmayı öğretiyor. Konuşmayı, düşüncelerini dile getirmeyi, yenilikler keşfetmeyi öğretmiyor. Ailelerin kendi çocuklarının derdini dinlemek yerine susturmak için akıllı telefon kullanıldığı zamandayız. Sana zaten anla, öğret, keşfet demiyorlar. Ezberle, iyi not al, iyi iş sahibi ol diyorlar. İyi iş, iyi para, iyi hayat sahibi olmanın yolu oradan geçiyorsa benim okulda ne işim var. Bütün gün karşımda bağıran birini neden dinlemek zorunda olayım ki? Sonuç olarak okul kendi anlamıyla çelişen bir yer, en azından üniversiteden önce. Çünkü sorgulamaya, soru sormaya, tartışmaya açık değil. Sadece susup çiçek olmanı istiyorlar. Bunları küçük yaşta fark ettiğim için şanslı hissediyorum. Herkes okuluna gitsin, ailesini üzmesin isterim tabii ama ben müzik yapmak istiyordum o yüzden ayrıldım okuldan.

    - Bugün camiada albüm satışlarından ve dijital platformdan belki de en çok kazanan isimlerden birisin ancak emeğinin karşılığını alamadığını düşündüğünü söylüyorsun. Bu karşılığı maddi olarak mı yoksa manevi olarak mı yetersiz buluyorsun?

    Ben yetersiz bulmuyorum, belki bunu eskiden söylemişimdir. Çok büyük paralarla değil ama yeni yeni kendimi geçindirebiliyorum. Hatta manevi açıdan da fazlasıyla karşılığını aldığımı düşünüyorum. Benim için emeğin karşılığı dinlenme sayısı ya da kazanç değil.

    - Eski şarkılarımın gerek müzikal gerekse lirikal anlamda eksik olduğunu düşünüyorum diyorsun ve yayılmasını istemiyorsun. Peki sen kariyerinin hangi noktasını müzikal ve lirikal olarak tamamlanmış kabul ediyorsun? Hangi projeyle birlikte ortaya çıkan çalışmaları sen de beğenmeye başladığını söyleyebilirsin?

    Gereksiz yere avaz avaz küfür ettiğim parçalar her açıdan yetersiz ve cahilce yazılmış sözlerle dolu. Bir de ergenlik dönemindeki insanlar bazen fazla ciddiye alıp rol model olarak görebiliyor bizi. Bu yüzden karşılaştığım örneklerden yola çıkarak daha fazla dikkatli olmak gerekli diye düşünüyorum. Yani onlar bizi yanlış anlamış ya da biz kendimizi yeterince ifade edememiş olabiliriz.

    Birkaç saat önce numarama ulaşan bir dinleyici artık ne kullandıysa “Bugün kendimi öldüreceğim” diye bağırıyordu. Buna tabii ki ben sebep olmadım ama beni aradığı için ister istemez kendimi suçlu hissettim. Bunun gibi birçok örnekle karşılaştım ve mesajlar aldım.

    Bir yandan da beni dinleyen insana bak ben böyle yaptım, böyle kötü durumlar doğurdu yani sen de böyle yaparsan böyle olursun diyorum aslında. Onları yöneltmekten ziyade doğru yolu gösteren bir anlatım diye düşünüyorum.

    Sorunun cevabı olarak da tabii ki kendimi müzikal açıdan tamamlanmış hissetmiyorum.

    - Son 2 yıldır çok sayıda organizasyonda yer aldın ve bu etkinlikler hız kesmeden hala devam ediyor. Yer aldığın etkinliklerde göze çarpan detay gündüz ve gece konserleri olarak 2 farklı konseptin yaşanması. Bu etkinlikler arasındaki fark gerek kitleyi gerekse sahne performansını nasıl etkiliyor?

    Gece etkinliklerini daha çok seviyoruz çünkü gündüz yapılanlar %90 kötü bir sahne (bazen sahne bile olmuyor), kötü bir ses sitemi (mikrofon olduğu halde bizi kimse duyamıyor), havasız ve müzikten uzak sadece fotoğraf çekilmek ya da görmek için gelen insanlarla dolu olabiliyor. Genel olarak konuşuyorum tabii ki müzik için gelen de olabilir ama işte dinleyemiyorlar çünkü ses yok. Burada insanlar para kazanmayı hedefledikçe hiçbir taraf hoşnut değil ne yazık ki. Gece ise tam tersi oluyor, insanlar eğleniyor. Biz de iyi performans yapma peşinde oluyoruz. Herkes mutlu dönüyor evine, bu kadar basit.

    - Eski kitlenin yaptığın yeni işlere bir tepkisi var. Sen bu 10 yıllık süreçte geliştiğini ancak bu kitle ise son yıllarda bozduğunu düşünüyor. Bu tepkide haklılar mı, sen ne düşünüyorsun?

    Yani belki de küçük yaştaki kardeşler böyle söylemenin havalı olduğunu düşünüyordur. Kimsenin öyle bir şikayeti yok çünkü bence öyle olsaydı dinlenmiyor olurdum. Ama tam tersi, üstüne bir şeyler koyuyorum, daha çok dinleniyorum. Tıpkı eski hiphop olmamasından yakınmaları gibi. Evet, onlar da 5 yıl sonra üniversiteye girince şimdi sevdikleri şeylerden uzaklaşacaklar. Kimse onlara eski siz yok demeyecek ama o zaman fark etmiş olacaklar. Bu tarz tepkiler bence sadece Youtube yorumlarından ibaret. En basitinden, olmayan şeylerden bahsetmiş olurum. Şimdi eski yazdıklarım gibi şeyler yaşamıyorum. En kısa ve net böyle açıklayabilirim.

    - Turneler, lansmanlar son hız devam ediyor biliyorum ama pek boş durabilen birisi değilsin müzik konusunda. Single ya da yeni albüm çalışmalarına başladın mı?

    Aslında bir deluxe albüm ya da “Siyah Bayrak LP” şeklinde yetişmeyen parçaları ekleyip bir albüm çıkarmayı düşünüyorum. Ya da yeni bir albüm de olabilir çünkü bu kenardaki şarkılar en azından benim için çok da güncel değil. Belki uzun süre sadece single yayınlayarak da ilerleyebilirim. Bu arada “Trip - 7 Tape” albümü de hazırlanıyor. Bu sene dinleyebileceğiz.

    - Eklemek istediğin birşey var mı?

    Çok teşekkür ederim güzel sorularınız için. Sağlığımdan izin almıyorum ama izin verdiği sürece müzik üretmeye devam edeceğim. Saygı sevgi barış!
    bakmacatlapatlataklaatma
    31/5/2018 23:20 ~
    heart_plus : 2 stat_minus_2 : 0 









  2. bol sözlük on the mic: