renkler

#124940 - bu entryi ortalama 145 saniyede okuyabilirsiniz.
  1. “Çok çok eskilerde bir kabile varmış, insanlığın ilk günlerinde. Bu kabilede herkes gündüzleri sabah erkenden avlanmaya çıkarmış ve gece geç vakitte dönerlermiş. Yalnız içlerinden biri bunlarla avlanmaya gitmezmiş. Ormanlarda gezip tozar aylak aylak dolaşırmış, kuşları dinlermiş, çiçekler koparırmış, dolaşır dururmuş. Kuşları dinlermiş çünkü onları anlarmış. Onlarla arkadaş olurmuş. Elbette kabiledeki diğer herkes onun deli olduğunu düşünürmüş. Kabiledeki kimse onun kim olduğunu nerden geldiğini bilmezmiş. Ama herkes ona acıdığı için kabileden de atmaya kıyamazlarmış. Ona yardım edip hayatta kalmasını sağlarlarmış. Bir gün kabilede aksi bir adam kabileyi bir araya toplayıp onlara bir şey anlatmak istediğini söylemiş. Bu adamı kabileden atmaları gerektiğini, kabileye yük olmaktan başka bir işe yaramadığını anlatmış. Kabilenin en yaşlıları adamın bir zararı olmadığını,yiyeceğimizin çok azını onla paylaşmamızın bir sakıncası olmadığını söylemişler. Ama kabilenin geri kalanları aksi adama katılmış. Kabileden “haklı”, “onu niye aramızda tutuyoruz ki” gibi sesler yükselmiş. En sonunda oy birliğiyle kabileden atmaya karar vermişler ama deli olduğu için köyü geri bulmalarından korkuyorlarmış. Bu arada bu adam hiç konuşmuyormuş kuşlarla konuşurken garip sesler çıkarmak haricinde. Demişler n'apalım falan derken gözünü bağlayarak çok uzağa götürüp orada kafasına vurarak bayıltıp geri döneriz. Öyle de yapmışlar adam direndiyse de zorla kabileden çok uzağa ücra bir köşeye şans eseri geri dönemeyeceği bir yere bırakıp geri dönmüşler. Kabilenin ilk günleri her şey yolundaymış. Bir gün o adamın yaşadığı çadırda topladığı çiçeklerin olduğunu hatırlayıp onlara bakmaya gitmişler. Çiçeklerin hepsinin solduğunu görmüşler. Garip olan bir şey yokmuş sonuçta toprakta değildiler. Ama garip olan çok fazla çiçek olmasıymış. Garip bir biçimde çadırın boyutundan daha fazla çiçek varmış çadırda. Kimse bir anlam verememiş ama kurcalamamaya karar vermişler. Bir gece hava çok kötü bozmuş şimşekler yıldırımlar çakmaya başlamış. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmış. Tüm kabile ayaklanmış ne olduğunu anlamaya çalışmış. Sonra bir kuş sürüsünün bunlara doğru geldiğini görmüşler. Bir kartal sürüsünün. Herkes koşarak kaçışmaya çalışmış çünkü kartallar o kadar fazlaymış ki gökyüzü görünmüyormuş. Kartallar insanlara saldırmaya onların kafalarını parçalamaya başlamış. Sabah olduğunda hava günlük güneşmiş. Ve toprak kabilenin kanlarıyla sulanmış. Çiçekler yeniden ilk günkü gibi çiçek açmış. O günden beri kimse o adamdan bir daha haber alamamış. Ama herkes bir ermiş olduğunu ve lanetini kabileye yağdırdığına inanmış.”